12 Şubat 2012 Pazar

Cinayet

Gerçekten çok çok kötü bir insansanız
En az sizin kadar kötü biriyle karşılaşırsanız ne yaparsınız?
Aslında sandığımızdan daha çok benziyormuşuz
İki kötü, kara, çirkin, huzursuz insan
Başkalarına karşı ikiyüzlü
Kendimize karşı iğrenç
Birbirimize karşı acımasız
Huzur, yok etmeye endeksli karakterlerimizin ellerinde boğuluyor
Ve o kadar aynıyız ki tam olarak neyin en ağır darbe olabileceğini fazla düşünmeye gerek bile yok
Ölmemek için öldürmeliyiz
En büyük aşk, en büyük nefret, en büyük düşman..
Seni seviyorum, senden nefret ediyorum.

12 Ekim 2011 Çarşamba

Unutmayın - Her zaman daha TATLIsı vardır -


lisede
arabesk
ve isyankar
aşık olarak
takıldığım dönemlerde
bir zamanlar
yaklaşık 2 hafta kadar
çıktığım
ve sonrasında
kendisini aldattığım
gerekçesiyle benden
ayrılmış olan
kızın birine
-ki teknik olarak aldatmamıştım-
doğum gününde
bir kutu
-hem de kalp şeklinde-
çikolata göndermiştim.
kutunun içindeki
çikolataların
hepsinden birer ısırık
almış,
ve içine de
şu notu yazmıştım:
“hepsini denedim, ama senden daha tatlısını bulamadım.”
sanırım şokun etkisinden
yahut kızın üzerine
arkadaşları tarafından uygulanan
baskıdan
olsa gerek
1-2 gün sonra tekrar
çıkmaya başlamış,
fakat yanılmıyorsam
1 hafta kadar sonra tekrar
ayrılmıştık.
şimdi
üzerinden yıllar geçtikten
sonra
dönüp bakıyorum da,
hem o sözcükleri
hem de o fikri
çok erken harcamışım.
çünkü,
hem hepsini tatmamıştım,
hem de,
her zaman daha tatlısı
vardı.

29 Eylül 2011 Perşembe

Bir Delinin Günlüğü

           

                     Tarih; 1991 sokağında Mart'ın 23. adımı
                     Saat; Akreple Yelkovandan haber alınamıyor
                     Yer; Bir tımarhanenin aşka en yakın odası


Uyandım.
Güneş toplamış bavulunu gitmiş şehirden,
Sokak tadını çıkarıyor yağmurun.
Bulutlar hayli alkollü,
burnunun ucunu göremiyor hiçbiri.
fırtına öncesi detone melodiler yayılırken gökyüzünden,
ne garip benim içimde yaprak bile kımıldamıyor.
Oysa tetikte bekliyor
RÜZGAR .......


Uyandım.
Oda taş kesmiş.
Penceremde adresini şaşırmış bir
EYLÜL AKŞAMI,
-ki gösterdikleri günleri en başta takvimler kabullenmiyor zaten.
Mesela bugün PERŞEMBE ama inatla SALI pazarı kurulmuş semtime.
Malum Salı sendromu var geçmişimizde .....

( Yazı aslında burada baya uzun ama en baş kısmını yazmak istedim , uyuyup güçlü uyanmam lazım ... Kapanışı yapmadan da bitirmem yazıyı ... ) 

Saatte iyice geç oldu. Kaç günü akşam ettim seninle, kaç mevsim değişti ellerimin mesaisinde. Yelkovanların iş yavaşlatma eylemleri sürerken, bu tımarhanenin denize nazır penceresinden daha kaç vakit seyredebilir ki hayat ?
Bir bardak çay daha çıkar mı sence gözlerinin deminden?
Çok sigara yakılası güzelliğin rahat bırakır mı peki beni;
BİRAZ UYUSAM ...
Tavana astığım bakışlarımı yastığımın altına saklasam...
Ne dersin ?
Üzülme seni yazmaktan vazgeçmedim. Maksat;

YARINA'DA BİR ŞEYLER KALSIN!!


P.s. Mazhar Alanson - Ah bu ben  şarkısıyla kısık seste dinleyip , okumanızı tavsiye ederim ... 

20 Eylül 2011 Salı

Sadece yazilmis yazi


Hic tanimadigin
ve hic
taniyamayacagin,
varligindan hic
haberdar olamayacagin
bir kadina
asik olmak gibiydi.
onun icin aglamak, 
ve sanki 
onu 
ozlemek 
gibiydi.

Dun gece okuduklarim 
saf 
katiksiz 
ask gibi 
bir seydi

Duymadigin sarkilarda 
dans etmek 
gormedigin 
ruyalardan irkilerek 
uyanmak gibiydi

Gunesin dogusunu 
Ayni anda 
her yerden 
izleyebilmek gibiydi 
ya da batisini 
birani ve sigarani icerken 
o bir an'i 
olumsuzlestirmek 
gibiydi.

Zamani durdurmak 
ve tanriya kafa tutmak 
gibiydi

Olmek gibi 
bir seydi kisacasi 
hic olmemis bir 
sairin 
olumu 
yasamiscasina anlatmasi 
gibi ve senin 
kuskusuzca inanman 
gibiydi

Dun gece okuduklarim 
duyulmamis melodilerin 
seni rahatlatan 
tInIsI gibiydi

Iyi kalpli insanlarin 
var olduguna 
inanmak 
gibiydi 
masallara 
inanmak 
gibiydi

Dun gece okuduklarim 
eski bir dostun 
olum haberini 
almak 
gibiydi.

Shakespeare'i 
Romeo ve julieti yazmayi 
bitirdigi gece 
juliet'in hayaliyle 
otuzbir cekerken duslemek 
gibiydi.

Tum toplumsal baskilari 
ve ahlaki 
ve dini 
gotune sokup 
hepsi icindeyken 
kendini asmak 
gibiydi sanki.

Aski kitaplardan 
Ve siirlerden ogrenen 
Ve sokaklardan 
Ve kadinlardan 
Ve fahiselerden 
Ve ucuz otel odalarinda
Korunmadan 
Sevisilen gecelerden 
Ve ucuz bedenlerden 
Ucuz saraplar
Ve pislik esliginde,
Aldatan 
Ve aldatilan olarak
Gecirilen gecelerden 
Ogrenen
Bir adamin 
Ask yasamasi
Gibi bir seydi
Sanki

Ve boslamak gibiydi
Tum bedeninle
Kutsallastirilmis
askin uzerine.
Sigarani basip
Sondurmek gibiydi.

Ana rahmine girdiginde
Dunyayi kurtaracagindan
Emin bir
Sperm
Gibiydi.

Ve dunyayi kurtarabilmek
Gibiydi, kendinden.

Olmek gibiydi iste,
Oylece, kendiliginden.

24 Haziran 2011 Cuma

Yalnızlık üzerine kafa yormalar ...

İstanbul , İstiklal Caddesi...
Fotoğraf Alıntıdır .
 
Ne öyle uzun uzun anlatacak aşklarım, ne de afili ayrılıklarım oldu. 18 yıldan beri derinden sahip çıktığım tek mülküm yalnızlığım oldu.

Hep güçlü göründüm dışardan. Hep yalnızlığı isteyen, kimseyi umursamayan… Halbuki öyle miydi içim? Güçlü görünmek, insanların beni yaralamasına izin vermemek isterken, sevgiden uzaklaş mıydım sahiden? Yo, hayır! Aksine herkes beni çok sevsin istedim. Evet aslında tek istediğim buydu. Oldu mu peki? Sanmıyorum. Kendime kurduğum küçücük dünyamda, sevgiyle büyümek isterken, büyük yalnızlıklarım oldu. Hep tek kişilik düşündüm yapacaklarımı, hep tek bilet aldım her şey için. Hayatımı devam ettirirken bu şekilde, kendime de yalan söyledim hep. “Mutluyum ben böyle”, “amaaan kimseyle yapamam zaten ben.” Sonra o uzun, sakin yolu tek başıma yürürken fark ettim; ‘hayat tehlikeli ve uzun bir yol, burada tek başına yürüyemezsin.’ Ama bir anda kolay olmuyor yol arkadaşı bulmak. Döndüm arkadaşlarıma “gelin birlikte yürüyelim, bu yol çok uzun” demeye. Sonra fark ettim, onlar zaten çoktan bulmuş yol arkadaşını. Olsun, dedim. Kimse yoksa tek başıma yürürüm ben de! Bu zamana kadar tektim, tek de devam edebilirim yine! Birkaç adım attım, baktım bu uzun yol tek başıma bitecek, tükenecek gibi değil. Oturdum, ağlamaya başladım. Ama sesimi duyacak dostum yoktu. Ağladım, ağladım. Yoldan geçenler “N’oldu?” diye sormaya başladı. O kadar kızgındım ki kendime etrafıma da hırçınlaşmaya başladım. Onlar da beni boş verip yollarına devam ettiler. Durdum, düşündüm. Kendime “böyle yaparak ne kadar ilerleyebilirsin ki?” Dedim. Bir anda bütün sevdiklerime, onları ne kadar çok sevdiğimi, sevilmeye ne kadar ihtiyacım olduğunu söylemek istedim. Ama yapamadım. Kendimi o kadar alıştırmıştım ki yalnızlığıma, artık hiçbir şeyi iki kişilik yapamayacağımı fark ettim.


P.S: Yıllar geçtikçe yalnızlığının azalacağına inanıyorsan büyük bir yanılgı içindesin. Yalnızlık zaman geçtikçe azalan değil, artan bir kavramdır zira.
04.04.2011/ Taksim-Tunel

' Yarın İstanbul'a veda edecek olan güzel bir insana gelsin , Bodrum güzeline , tek okuyucuma ... :) '

7 Haziran 2011 Salı

Bazeeeennn .....


Mete: üfff.. eski sevgilimi hatırladım yaa..

Kaan: Hangisini?

Mete: İşte onu hatırlayamadım.

Mete: Hiç birisinin sana sahip olduğunu düşündüğün oluyo mu, ya da bi şeyin?

Kaan: Evet, evet fark ettim bunu. Her fark ettiğimde de gitmek istedim. Bazı insanlar, aile kurmaya önem verirler, yani buna değer verirler. Bazılarıysa, başka bi takım şeylere, değer verirler. Bunlara değer verirken niye değer verdiğini düşünmez birey, toplumun içinde erimiş olan birey. Toplum koleje girmeyi bir değer olarak sunduğu için artık o kişiliğini yok sayma halidir. Koleje girmek için yarışır, üniversiteye girmek için yarışır, iyi bir işe girmek için yarışır, güzel bi kadınla evlenmek için yarışır.. Devamlı bi yarış ve kazanma zorunluluğu..

M: Aslında kazanmak nedir ki? En büyük zaferi kazandığında bi Antonius olduğunu düşün, Paris’e geldiğini ve o takın altında olduğunu ve bütün insanların senin altında olduğunu düşün. Ve gücün en üstünde olduğunu.. Yalnız kaldığın o anda; “ne oldu be”, “şimdi ne olacak” diyorsan, kaybedensin sen.. Kaybetmişsin.. Yani o anda en büyük zaferin içinde kaybetmişsin..

K: Peki bunun farkında olmak, yaşlı bi Kızılderilinin dediği gibi, hayatın bize sunamadıklarını mı sunar?.. Yoksa bi radyo dinleyicisinin dediği gibi, sanat, diğer tüm şeyler gibi, seks için midir?.. Yaşlı bir Kızılderili ne kadar yanılabilir?

M: Bazen yanılabilir.

K: Bazen susar.

M: Bazen konuşmak ister.

K: Bazen dinlemek ister.

M: Bazen yalız kalmak ister.

K: Bazen arkadaş ister..

M: Bazen gitmek ister.

K: Gider bazen..

M: Bazen gidemez..

K: Bazen hiç, gidememekten korkar. Bazıları sonsuz neşeye doyar.

M: Bazıları sonsuz geceye.

K: Bazen ölürsün.

M: Bazen ölemezsin. Bazen bütün koşullar uygunken bile ölemezsin.

K: Bazen, kendinden uzaklaşmak ister insan.

M: Bazen gidersin, sırf dönebilmek için..

K: Bazen ağlarsın, baya..

M: Bazen ağlayamıyorsun baya baya.. Bazen içiyosun, bazen çok ama çok fazla içmek istiyosunda, bazen sen zaten içmeye gidiyosun.. Bazen, Acıbademden bi taksiye biniyosun, Kadıköy diyosun. Bazen yüzüne bile bakmıyor..

K: Bazen bi kadın geliyo, oturuyo karşına, ve ağlıyo..

M: Kadınlar hep ağlıyo..

K: Bazen bi kadın sana; “en çok korktuğum şey bir kadının göz yaşıdır” diyo.. kendi adına.. “eğer çok sevdiysen” diyo, “eğer çok sevdiysen…” oysa bilmiyoki sevmek de bi ana ait.

M: Her şeyin başı su..

K: Felsefenin de..

-Kaybedenler Kulübü..

2 Haziran 2011 Perşembe

Sincap

Fare miyim yoksa sincap mı?
Konya'nın Bosna Hersek Mahallesi'nde objektifime yakalanan bu hayvanların türleri hakkında çelişkili tahminler var. Kimi öğrenciler bunların fare olduğunu söylüyor kimileri ise sincap. Bazı arkadaşların ise fare ile sincapın çifleşmesinden doğan bir tür olduğu yolunda tahminleri var:)

Fikrini söyleyen söylemeyen herkese teşekkürler...

Fotoğraf: http://www.fotokritik.com/519900



Karda yürümek nekadar acı vericiyse. Küçük bir kar tanesini ezmek nekadar caniceyse. Bir caminin ezanı tüm dünyaya yetmiyecek kadar sessiz kaldığı gecelerde. Şişenin son damlasına gelinince. Kucağındaki kadına karşı duyduğun hisler yok olmaya başlayınca. Gözlerin uykusuzluktan kan çanağı gibi olsa bile onu aramak isteyince.  Ağlamaktan yorulmaya başladığın anda. Kimsesizliğini kaybettiğin sabahlarda. Kimliksiz kaldığını anlardın bence.Seni düşünememek korkunçtu oysa köy faresi. Sen, sakince savarşırdın bu dünya ile. Küçük deliğinden. Hiç sex yapmamış bir köy faresiydin oysa. Nekadar yalan söyleyebilirdin ? Kandıracak kimsen yoktu, yalnızdın ama onun hayaliyle varlığını sürdürebilirdin, sen küçük bir köy faresinden öte, dünyaları barındırıyordun, ufacık yüreğinde. Peynir çürüktür her zaman. Beklentilerin dile geldiğinnde ağacın kovuğundaki sincap’a aşık olmanın sakince ölümü beklemek kadar  alışılmış olduğunu anlamalıydın sen, köy faresi. Ta ki… Sincabın yaşadığı ağaç, orman yangınında yanıp, senin yüreğinin kül olduğu an’a kadar. Sevdiğin yanarken, çığlık atarken güzel dudakları arasından, sen, köy faresi, bakabildin sadece yükselerek çıkan şeytanın siyah dumanına. Kendini suçladın. Çünkü bir köy faresiydin nihayetinde, güçsüz. Sevdiğini koruyamayacak kadar korkak bir halde. Ya sonra…  Onun bir mezarı bile olamayacağını bildiğin için, onu o yapan herşeyi almıştı tanrı. Bilmelisin köy faresi ! Hiçbir hayvan, cennete veya cehenneme gidemez. Tanrı böyle buyurdu. Sevgili sincap artık ebediyetin orospu ruhunda yok oldu ve onunla olman bir fahişenin ellerindeymiş gibi düşün. Sonrada, küçük am deliği şeklindeki fare deliğinden bak şu kaltak dünyaya. Sincabını alan tanrı korkak. Sana cevap veremez. O öldü….
Yazan kişinin ellerine sağlık ' t.e ' ... paylaşmak güzeldir ... her zaman kendi yazılarımızı koyacak değiliz :)

31 Mayıs 2011 Salı

Hiçlik .!

Susuyor..
Ne yazacağını bilmiyor artık..
gözleri bomboş bir hikayeye dikilmiş..
umutsuz hayattan beklentisiz...
Makyajı çamur içinde simsiyah hayatına bembeyaz gözyaşları sunuyor..
Ucuz maskelerin,ucuz insanların kölesi..
Soruyor...niye??niye??
cevapsız sorular ardına saklanıyor artık,yapmadığı şey değil ki bu..
Dudakları sigaranın dumanına boğulmuş...
Kentin üzerine yağan karanlık yağmuru görüyor artık..
insanların duyamadığını duyuyor...Gecenin bir yarısı ağlamanın acısını hissedebiliyor..
Anlaşılamamaktan yakınmıyor artık...çünkü anlaşılmak ta istemiyor..
düz..dümdüz...
Uzaklıklarda yakmıyor canını..
Alışmış gidenlere...terkedilenlere..terkedenlere...
Hesap sormuyor..bıkmış yalanlardan...boş insanlardan..
bilekleri kanıyor...hayatı akıyor..ruhu akıyor ellerinden..
Satılığa çıkarılmış bir hayat içinde yaşıyor...
Hiç...hiçliğe uzanıyor gitgide......


P.S. Şiir değildir , düz yazıdır sadece anlaşılsın diye satır satır yazdım , biraz saçmaladım ama Hiçlik adınada bişeyler yazılması gerekirdi .. Günü ve haftayı bu yazıyla kapatabilirim kesin konuşmıyım ama Mayıs ayı'nı bu yazıyla kapayacağım kesin , bana ilham veren b.kylr 'a :)
"Bazen her şeye yeniden başlayacak gibi hissedersin,ama öylesine bi kısır döngüye kaptırmışsındır ki kendini.. Bir türlü yolunu bulamazsın işte..Bana yardım et,yolumu bulmaya ihtiyacım var.."
 

( SAYIN OKUYAN ) CESARETİN VAR MI AŞKA ?

Uzun uzun bakıştık onunla. Arada bir göz kırptım, birşeyler ima etmek istedim..
O da kısa kısa gülümsedi, sanki hoşuna gitmişti. Sonrasında arkadaşlarımın anlattıklarına daldım, bir an unuttum onu. Tekrardan kafamı çevirip baktığımda, yerinde yoktu. Nereye kaybolmuştu ki bu kısa aralıkta diye düşündüm. Ayağa kalktım, çevreme bakındım. O anda tuvaletten çıktığını gördüm ve oturdum yerime.Neyse ki ayrılmamış diye kendimi iyi hissetmiştim. Arkadaşlarının yanına oturuşunu seyrettim. Oturduğu anda, göz kırptı bana. Ben de gülümsedim hafifçe. Sonrasında tek düşündüğüm nasıl  tanışabileceğimdi onunla. Kafa yormam gerekti, ortamdan kopmam, yapılan konuşmalardan soyutlanmam. Neyse ki başarmıştım. Düşünmeye başladım. Arkadaş grubuyla oturduğu için zor olacağının farkındaydım. Bir daha ki tuvalete gidişini beklemeye koyuldum. En kolay yol olarak bunu seçmiştim. Bu arada arkadaşlarla ufak çaplı sohbetlere giriştim. Arada güldük, bazen tartışır gibi olduk.Uzun saatler içinde aklımda hep onunla aramızda geçecek konuşmayı düşlüyordum oysa. Arada da bakıp, kontrol ediyordum. O da her baktığımda, sanki fark ediyormuş gibi arkadaşlarıyla konuşmasını bölüp, bana bakıyordu. İyiden iyiye kendimi iyi hissediyordum. Uzun sürebilecek bir ilişkinin arifesinde olduğumu düşlüyordum. Aslında hikayenin sonunun küçük bir bölümünün fiyaskoyla sonuçlanacağından habersizdim... Tam da hayal dünyamda onla olan ilişkimizin nasıl güzel geliştiğine dalmışken, onların masada bir ayaklanma görür gibi oldum. Bir anda endişelenmiştim. Ona gözlerimi ayırmadan bakmaya başladım. Sanki dur, gitme der gibiydim; ama o bana bir an olsun bile bakmamıştı. En sonunda kapıdan dışarı çıktıklarında, kendi kendime tribe girmiş, ona çok kırılmıştım. Aslında ne kadar da uyumlu bir çift olacaktık diye geçirdim içimden. Sonrasında tuvalete gittim, moralim bozuktu. Kendimi niye bu kadar kaptırdığımı sorgularken, birşey dikkatimi çekti. Aynaların birinde bir telefon numarası yazılıydı, altında da göz kırpan bir surat... Onun erkekler tuvaletine girip, bunu yazdığını hayal ettim. Şaşırdım, bunu onun yaptığına inanmak istedim. Numarayı telefonuma kaydederken, onunla aramızda geçecek o tuhaf konuşmaya hazırlanır gibiydim. Kendi kendime güldüm. Çok ilginçti. Bunu sevmiştim.

26 Mayıs 2011 Perşembe

Son Mektup ..!

Oysa bu fotoğrafı çekilirken ne mutluyduk :) ?
Ama senin ruhundaki fahişelik duygusunu yakalayamamış çeken fotoğrafçı , gözükmemiş , yansıtamamış :)
Olsun bittin ve gittin :)
Orospu bile diyemiyorum sana neden mi? ' Çünkü Orospular para karşılığı birşeyler yapıyorlar sen bedavaya veriyosun O'na bile laik değilsin '


Bir süre, hayallerini gerçek diye yaşayan kişi, yaşadıklarında neyin hayal neyin gerçek olduğunun farkına varınca, büyük bir sarsıntı yaşar. Kişinin belirli bir anda yaşadığı, hep hayalleridir yada, aldanmalarını; gerçeklerini ise hep sonradan, çok sonradan, geçmişi olarak yaşar yani: Kişiyi belirleyen hep gerçekler olduğu halde, yaşadığı, hep, hayalleridir. Kişinin yaşadığı gerçeklerdir, doğru;  ama ,  gerçeklerini hep bir hayal kipi içinde yaşar.. Kişinin hayalleri gerçek değildir, doğru; ama hayallerini hep bir yoğun gerçeklik duygusuyla yaşar. Şimdi; hangisi gerçekten gerçektir acaba? ... Hayallerinde gerçekten direnen kişiye gerçekler ne yapabilir ki?...

Ez te hez dikim Tu zeriya mini…
            Anlamı: Seni seviyorum. Benim sevgilimsin.

O yağmurda , sadece o yağmurda değil de her yağmurda yanında olmak isterdim , zaten bir gün öle bir yağmurda beraberdik , çok mu soğuktu ? Evet çok soğuktu,yan yanayken sıcak mıydı ? evet sıcaktı ...
Peki istiklal caddesine verebildik mi sıcaklığımızı , hani o yokuşlardaki hızlıca yürüyüşlerimiz , iyiydi sanki ? İyiydi ... Şemsiyemiz yoktu , sırılsıklamdık (Aşıktık) ama neresi güzeldi , sadece bir yeri bütün istiklal caddesi boyunca elin kolumdaydı , güzeldi , güzel olacaktı .. Oldu da yarım kaldı , kaldığı yerden de devam etmeli ..

@ 96t durağı ...

Artık yeni bir şeyler yapmak lazım , hayatı renklendiren , sadece bir anlık için hayata renk katan fotoğraflar değil mi ? Eee madem durma gel ,yeni mekanlar , cihangir , sıraselviler bekler beni ... soğuk esintili bir akşama davet !!

“Seni soruyorlar.. öldü mü diyeyim, yoksa dönecek mi ? İkisi de imkansız değil mi ? Çünkü biliyorum; asla geri dönmezsin, ve biliyorsun; sen benim için asla ölmezsin

Bilir misin , çok güzel şarkılar ve şarkıcılar var . Bob Marleyin bir sözü var nasıl da yazmış dersin , sen diyorsun ya bana çok güzel mektuplar yazılar yazıyorsun diye … Bir de şu adamın yazdığına bakıver … Okuduktan sonra zaten tekrar okursun …

“ Onun ilk aşkı olmayabilirsin,son aşkı da;hatta bir tanesi de.Daha önce aşık oldu,tekrar olabilir,ama şuan seni seviyorsa daha ne olabilir ki? Tıpkı senin gibi o da mükemmel değil ve ikiniz birlikte asla mükemmel olmayabilirsiniz.Ama şayet o seni güldürebiliyorsa iki kez düşündürebiliyorsa kabul edersin ki;insanlar hata yaparlar,onu seninle tutmaya çalış ve ona verebileceğin her şeyi ver.Seni günün her anında düşünmüyor olabilir ama sana kırabileceğini bildiği bir parçasını verecektir;kalbini.Yaralama onu,değiştirmeye çalışma,çözümlemeye kalkma ve verebileceğinden fazlasını bekleme.Sen mutlu ettiğinde gülümse,kızdırdığında farketmesini sağla ve yokken özlediğini bil. “

İlk başta dediği söz gibi ‘ Senin ne İLK ne de SON aşkın oldum ‘ en çok bu koydu … İlk’i olamazdım ama Son olmaya adaydım .. Yanılttın …

Bilerek saçmalamak istiyorum ağlayacağını sanmıyorum bile …
Çünkü hiç sevilmedim birazcık bile , hala hoşlanıyor olabilirsin ama , sende ben çoktan bitmişim .. Sevgilim ..!
Biraz da ablamın günlüğünden birkaç  şey çalmak istedim … Ağlatmak için belki de ..
            Mektup şöyle başlıyor , ODA’DA bir gün … 

Ağlıyorum şu saat, unutma beni ağlatan sensin. Uyutmayan, hayatı zindan eden sensin. Ne hayat tat veriyor, ne o olmazsa olmaz dediğim bilgisayar, ne hava, ne ekmek, ne su,.. sadece ama sadece sensin o tat. Sensin benim hayatım, sensin.
Benden vazgeçmemi mi istiyorsun? Tamam kabul. Çıksın birisi güneşe yazsın adını (benim yazdığımın yanına) vazgeçerim senden. Ya da sağır bir ressam, toprağa düşen gülün sesini çizsin bir kağıda o zaman vazgeçerim senden. O zaman vazgeçerim anlıyor musun? VAZGEÇMEM SENDEN.
Benden kalan birkaç gözyaşı var bu kağıtta, sana olan aşkım var. Eğer bir gün ağlarsın olur ya! Bu kağıda ağla. Göz yaşlarımız mutlu olsun sonunda. Onlar kavuşsunlar aşklarına. Biz kavuşamasak da.
Hem ben seni kime vazgeçerim? Kimse senin dudaklarındaki sıcaklığı vermiyor, kimse vermiyor sendeki o güzel kokuyu, kimse hissettirmiyor senin tenindeki buğuyu, hayali, kimse bakamıyor senin baktığın gözlerle bana, kimse senin dokunduğun hatta . vurdun gibi vurmuyor bana, kimse tutmuyor senin ellerinle, kimse sarmıyor senin gibi kollarıyla, kimse ama kimse sendeki aşkı bana vermiyor. Ben sana mecburum, sonu olmasa dahi.
Kalbim uçarsa o kelimelerin arasına okurken yakala onu, iyi bak incitme olur mu? Arkadaş et kendi kalbinle, dost olsunlar, aşık olsunlar birbirlerine, ölesiye . hem de, sımsıkı sarılsınlar hiç bırakmasınlar birbirlerini, varsın ben onsuzda yaşarım, yeter ki onlar mutlu olsunlar.Sana soruyorum? Yakışıklı değilim, çok zeki değilim ama aşkım yetmez mi sana? Neden ben değil de seni sevmeyen bir başkası ya da benim kadar değer veremeyen birisi. Neden? Şunu unutma; Kırmızı güllere ulaşmak isteyenler ayakları altında ezilen papatyaların farkına varamazlar.
Senin uğruna vazgeçmeyeceğim şey yok. Gururum hariç. O zaman neden ben değilim, neden başkası, sana başkasının ellerinin dokunmasına dayanamam. Buna dayanamam anlıyor musun beni? Neden ben değilim Allahım? Sebebi ne? Neden Allahım neden?
Sana tapıyorum anlıyor musun? Sana tapıyorum? Neden sanıyorsun sizin sınıfa her . teneffüs gelişim? Neden sanıyorsun hep başka konular arayışım.
Hem sana kıyarım hem kendime? Ölümü dahi göze alırım sensin hayat zaten ölüm bana? Bunlar şaka gibi geliyor ama ben sana kıyamam . Kıyamam sana biliyorsun. Aşkım beni dağlasa da, aşkın beni mecnun yapsa da, sana kıyamam. Son söylemek istediğim seninle son defa konuşmak istiyorum ve diyorum ki seni çok seviyorum.

Şimdi daha iyi anladım ben yazar falan olamam , kitabımı daha bitiremedim bile , benim olan sevgilimi çaldırdım benden bir bok olmaz … Artık kimse bana güvenmez birini emanet bile edemez …

          Diyorsun ya Nurhak yukarıda ki çok seviyor seni , peki seviyorsa neden elimden her şeyi alıyor .. Neden ? En son sen gittin , öyle bir gittin ki bir fotoğrafını gördüğüm zaman biriyle kalbim acıyor bıçak saplanıyor farkında olamıyorsun … Çünkü artık sadece konuşuyorsun zaman geçiyor vs. Şuan desem senle konuşmak istemiyorum desem , NEDEN sorusunu sormadan , sen bilirsin dersin …
İlk günden beri koca bir yalanın içine soktun beni , ilişki isteği yapmamak , fotoğraf koymamak … Sırf o görmesin yada biri ona söylemesin diye yapmadın , onu kaybetmek istemiyordun ve hala onu seviyordun …
Sana 2 ay içinde verdiğim değeri kimseye vermedim ama sen birazcık bile değer vermedin bana … Yaşadıklarımızı anlatacağım dediğimde yüreğin ağzına geliyor , çünkü onu seviyorsun ve kaybetmek istemiyorsun … “ Ona emin ol SENİ SEVMİYORUM bile demedin “ .. Yalan söylüyorsun ya , hep kendini kandırıyorsun …  Yazık oluyor kendini kandırıyorsun YAPMA !…

            Sonlara doğru yaklaştık , seni cumartesi günü 2 kere aldattım … Nasıl mı kulağına fısıldayarak anlatacağım sana , belki nefesimden dolayı ağlayacaksın , çünkü kötü bir aldatmaydı …


Biraz daha biraz daha mektuplarla anlatalım bazı şeyleri …
            En büyük yanılgım, bir soluktan umutlanıp, başa sarmam mıdır, yetti dediğimin kıyılarından sıyrılıp? Bunu kabullenmek ne zordur oysa bil(ebil)sen! Anka da yorulur sevdiğim... Anka da yorulur… Dirilip ölmekten!

Yoruldum…

            Sınavlardan sonra gelecektin yanıma terasa , bizim buralarda ki en güzel yerleri göstermeye … Bana hala güvendiğinin göstergesi , asla yanıltmak yoktu içinde , doğrusu hala bir umut var ama benim korktuğum başıma geldi ilk defa şimdi seni istemiyorum diyebiliyorum … 

            Galiba bitti , her şey bitti …
            Sen O’na gittin , bende bittin…
            Hayat’ın acımasızlıkları …
            Susar yapıp , çok konuşturdu …
            Doğrusu hala seviyorduk birbirimizi ,
            O nefesinle , sevişmen ile ..
            Dudağımdaki her izde ,
            Dudaklarının izi vardı …
            Duruyorum burada , tam karşında …
            Eğer hala hissediyorsan beni içinde
Gel öp !!!
            Bir adım bile geriye kaçmadan
            Dudakların dudaklarıma değmeye hazırdır ..
            İlk öptüğüm yerdeyiz
            Ayaklarım kaymaya hazır …            


Yazdım …. Bunu şimdi yazdım … Senin için…

            Je t’aime non seulement pour ce que tu es
mais pour ce que je suis quand nous sommes ensemble...



Beni sakın unutma …!
Nurhak(ca)
Melo(ca)
Atar(ca)


P.S. Yayınlamamın tek sebebi dün gece konuştuğum ve bundan sonra hayatımda yeri ayrı olacak bir kişi B.Kylr için , belki bu yazıma kızabilir çünkü rezil etmenin en kolay yolunu seçtiğim için , kolay işleri sevmediğimi anladığı ve zoru sevdiğimi bildiği için :)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...